Amy Winehouse… Doğum yılı 1983… Ölüm yılı 2011… Yani; Jimi Hendrix, Jim Morrison, Kurt Cobain ve daha nice starlar gibi, tam da 27 yaşındayken aramızdan ayrılan, bazılarının “27’ler Kulübü” ismini taktığı talihsiz kulübün en yeni ve belki de en yürek burkan üyelerinden… Tanırsınız tanımazsınız, seversiniz sevmezsiniz, yaşamış olduğu hayat stilini tasvip edersiniz etmezsiniz bilinmez ama… tartışılmayacak tek bir şey var ise, o da Amy Winehouse’un “sesi”dir herhalde. Çağının çok ilerisinde (belki de çok gerisinde!) ama her halükarda, farklı, alışılmıştan ayrılan, öne çıkan ve kesinlikle tadına doyamadan aramızdan ayrılan…
2011’deki trajik ölümünün ardından Amy Winehouse, 2015 yapımı, usta Asif Kapadia yönetmenliğinde çekilen biyografi/belgesel ile bugünlerde yine çok gündemde. Hadi oyunbozanlık yapalım ve filmin/belgeselin sonunu söyleyelim… Evet sonunda, baş kahraman Amy ölüyor! Orada bir sürpriz yok. Ama imkanınız varsa gidin ve bu filmi seyredin. Damarlarınızda hala dolaşan kan ve his duygusu varsa, finalinde muhtemelen sizin de gözlerinizden bir iki damla düşürecektir (itiraf!).
Peki, Amy Winehouse hayatının baharında, henüz 27’sinde neden öldü? Söylentileri duyar gibiyim. Alkol, uyuşturucu, party… Bu klişe sözleri çok duyduk, çok da duyacağız. Ki yanlış anlaşılmasın, ölümünde bunların da etkisi büyüktür. Ama burada size, Amy’nin ölümü dendiğinde, muhtemelen bu kadar sık duymayacağınız başka bir şeyin varlığından bahsedeceğiz: BULİMİYA!
Bulimiya, ya da uzun adıyla Bulimiya Nervoza, en kısa tanımıyla bir “yeme bozukluğu”dur. Daha geniş tanımı, insanın yemek yedikten sonra, genellikle kilo almama adına, yediği herşeyi çıkarması, kusmasıdır. Kökeni çoğunlukla ergenlik yıllarına dayanır, bazen komik bir aktivite gibi başlar, ama çok ciddi psikolojik hasarlara yol açarak, genellikle trajedi ile son bulur. Tıpkı Amy’de olduğu gibi!
Amy Winehouse’un hayatının ayrıntılarıyla anlatıldığı belgeselde, daha çocuk yaşında sayılacak genç kız, büyük bir heyecanla “yepyeni mükemmel bir diyet” bulduğunu söyler annesine. “Bu diyette, istediğin her şeyden istediğin kadar yiyebiliyorsun. Sadece, sonrasında yediklerini çıkarıyorsun, bu kadar basit!” der annesine heyecanla.
Hatta yine belgeselde, daha ileriki yaşlarda bir stüdyo kayıdı sırasında müzisyenlerinden bir tanesi, Amy’nin nasıl koca bir fast-food menüsünü bir çırpıda götürdüğünü, sonrasında ise hemen ortadan kaybolduğunu anlatır. Bir süre sonra, dağılmış bir makyaj ve tuhaf bir yüz ifadesiyle çıkan Amy’nin hemen arkasından tuvalete girdiğinde, “klozeti baştan aşağı dekore etmiş!” sözleriyle betimleyecektir, onun bu çok bilinmeyen hastalığını.
İşte Amy Winehouse’un zamansız ölümü hakkında, her baktığınız yerde göreceğiniz “alkol & uyuşturucu” sanıklarının yanısıra, bu sinsi “şeytan”ın varlığını da sizlere hatırlatmak istedik. Ve bu Anoreksiya (yine özellikle genç kadınlarda görülen, yemek yememe, çok az uyuma ve kilo alma korkusunun doğurduğu psikolojik bozukluk) ve Bulimiya gibi yeme bozukluğu hastalıkları, tahmin ettiğinizden de daha yaygın. “İdeal norm” diye sunulan Barbie bebekler ve bazı mankenler bu denli revaçta olarak çocuklarımıza-gençlerimize empoze edildiği sürece de, onlarla savaş çok kolay olmayacak.
İşte Amy’nin ölümünü sadece aşırı alkol ve uyuşturucuya bağlamak, AIDS hastalığı ile bağışıklık sistemi çökmüş birinin basit bir gripten ölmesine benzer. Ölümünün ardından Amy’nin doktorları da Bulimiya’nın ve sebep olduğu vücut direnci eksikliğine işaret etmektedir. Amy bugün yaşasaydı, ona “tamam, uyuşturucunun alkolünün de çaresine bakarız ama önce ne olursun biraz daha bünyeni güçlendir, otur ve yemek ye!” demek isterdik. Ki bu şekilde, gencecik yaşında aramızdan ayrılmasın, o sesi kulaklarımızda baki kalsın diye…
Huzur içinde yat Amy Winehouse…
çok zor bir hastalık. eşim yakalanmıştı 8 yıl önce. ileri derece panik atak neticesinde bu illete yakalandı. öyle bir hal aldı ki tedavi için verilen ilaçları bile içemiyordu. 1 ayda 38 kiloya kadar düştü. yanlış teşhislerde cabası… nihayetinde doğru teşhisi bir dahiliye uzmanı koymuştu. Dahiliye ne alaka demeyin tamamen tecrübe ile alakalı. doktorun eşi de benzer bir duruma düşmüş yıllar önce. bizi doğru yönlendirmese neler olurdu tahmin etmek zor değil. uzun ve yıpratıcı bir tedavi süreci var. hap manyağı oluyor insan. kuvvetli antidepresanlar vs ile baya uzun bir tedavi süreci var.
bu arada geri geldim uzun bi aradan sonra :)
Vay Erkan Hocam, öncelikle hoş geldiniz, şeref verdiniz :-) Sizli buralar daha güzel.
Ve konuya dönersek, bilmiyordum. Bulimia çok yaygın olarak bilinmiyor sanki ama biraz dikkatli bakıldığında sanıldığından daha yaygın olduğunu biliyorum.
Benim de ABD’de yaşarken çalıştığım yerde bir asistanım vardı, Ukrayna asıllı bir kız. O da aynı yazıda bahsettiğim şekilde sürekli Burger, McDonalds vs yerdi ufacık bedeniyle ve sonra hemen tuvalete giderdi, ortadan kaybolurdu. Biz çevredekiler o dönem ince fiziğini takdir ederdik ama bir ayrıntı, dişlerinin neden hepsinin neredeyse farklı renklerde olduğuna bir anlam veremezdik! Gerçekten, bir kaçı sarı, bir tanesi gri, bir tanesi kırmızımsı gibi! Meğerse o da Bulimia’nın bir marifetiymiş. Her kusmada mide asitleri vs. diş mineleri acayip ve garip bir şekilde tahrip ederek… İşte şimdi o dişlerin sebebini anlıyorum.
Harika bir ses, yitip gitmiş bir hayat.
Paylaşmış olduğunuz resimlere bakınca dehşete düştüm, hiç blumia’dan kaynaklı olacağını düşünmemiştim.
Zayıf olmak sağlıklı olmak gibi görünse de bir çok kişi için zayıf olmak sağlıklı olmak değildir, fit olmak sağlıklı olmaktır. Ve anladığım kadarı ile Amy eğer ki bu şekilde bir psikolojik rahatsızlıktan dolayı bedenini güçsüz düşürmeseydi uyuşturucudan ölme ihtimali azalacaktı. Hatta bildiğim de bir insan vücudunu fit yapmak için çaba sarf ettiğinde uyuşturucu, alkol ve sağlıksız besinlerden de otomatikman uzak kalıyor.
Bir çocuğu, kendi hayatına ve topluma kazandırmanın en iyi yolu onu bir spor dalında uzmanlaşmaya taşımak bence.
Yorum için teşekkürler İçten.
Evet, belgesel film beni gerçekten etkiledi, çok başarılıydı, iki kere izledim. Yönetmen Asıf Kapadia’nın bu alanda kötü filmi yok sanırım. Ünlü Formula 1 pilotu (o da trajik bir kazada hayatını kaybeden) Senna’nın hayatını anlatan “Senna” da, henüz hayatını kaybetmeden (Allah gecinden versin) efsane olmuş Christiano Ronaldo’nun hayatını anlatan belgesel “Ronaldo” da ona ait sanırım.
Amy’e dönersek, filmi izleyince net bir şekilde görüyorsunuz ki, kız resmen herkesin gözü önünde eriyip gitmiş, adım adım ölüme terkedilmiş, hiçbir müdahalede bulunulmamış. Oysa ki çok rahat kurtarılabilirmiş.
Yorumunda dediğin birşeye de çok katılıyorum. her ne olursa olsun çocuklarımızı bir spor dalı ile hayata bağlamalı en azından. Bu yüzden de “spor” bir hayat felsefesi haline gelmeli. İnanın, hayattaki etkisi çok farklı olacaktır.