Atalarımız boşuna söylememiş… “Hocanın dediğini yap, yaptığını yapma” diye!
Yaz tatili sezonu geldi. Sabah-öğle-akşam (hatta bitmek bilmeyen ara öğünleriyle de) açık büfeli tatil köyleri her zaman opsiyonlardan biri. Bu tip açık büfeli tatil köylerinden mümkün olduğunca uzak durmayı, gitmek zorunda kaldığınızda da açık büfeden nasıl seçim yapmanızı öğütleyen belki 5-6 tane yazım vardır bu sitede 3 yılı aşkın süre boyunca…
Şimdi gelgelelim realiteye ve özeleştiriye… Normalde işim ve pozisyonum gereği, gerçekten bir mutfağı olan apart otelleri tercih ederim yaz tatilleri için (hala da herkese tavsiye ederim). Ama bu sefer ilk kez 3,5 yaşındaki kızımla bir tatili baş başa geçirecektim (3 gün – 72 saat boyunca) ve hem kendime hem onun zevkine 3 öğün yemek hazırlamak yerine, açık büfeli bir tatil köyü bu sefer çok cazip duruyordu. Ve tercih yapıldı…
Şahane Antalya’nın, şahane Belek bölgesinde, şahane bir otel… P90X’çi bir baba ve şirin mi şirin bir kız çocuğu, otelin maskotu olduk adeta :-) buraya kadar sorun yok… Sorun tabii ki açık büfede başladı! Her ne kadar belki onlarca konuda, açık büfeden kaçının ya da seçim yaparken aklınızı kullanın desem de geçmişte, kazın ayağı hiç öyle değilmiş! Yani “a” şıkkı kolay, kaçıp uzak durdunuz mu sorun yok. Ama “b” şıkkı, yani açık mı açık büfe önünüzdeyken, işte o zaman doğru beslenmeye çalışmak, ne kadar da zormuş (imkansıza yakın!).
Tabiri caiz ise, koyverildi gidildi… İlk tabak meze tabağı olmalı. Aaa rus salatası, acılı ezme, haydari, şu-bu… ikinci tabak sıcak tabağı. Hem tavuk, hem et, hem balık, hem makarna, hem pilav… Sıcak tabağı çeşitlerine bir tabak da yetmez, ayıp olur ahçı o kadar yapmış; bir tabak daha. Ardından önce meyve tabağı mı tatlı tabağı mı? Farketmez. İkisi de mideye inecek. En sonunda, tam mideden “çaaattt” sesi gelmesine yakın, o da ne? Dondurma da mı varmış? O da gelsin…
İşte böyle… Benim için ne kadar utanç verse de bir bakıma, dürüstlük iyidir, itiraf ettim rahatladım :-) Aslında, otel de spor temalı bir otel olduğundan (reklam olmasın ama – Gloria Golf Resort) açık büfesinde “Well-Food” adlı, sağlıklı beslenme köşesi dahi vardı. Ama mümkün mü, orada dağ gibi diğerleri dururken, salatalık-havuç yemek! Yeme-içme seçimime dair aklımda kalan tek pozitif şey; ekmeğe (ve envai ekmek çeşitlerine) elimi sürmediğim ve içkiden de uzak durduğum. Soğutulmuş bira bardakları ve kendi doldurduğunuz bira çeşmesi ilk gün çok cazip gelmişti ki, bir bakıma şansım yaver gitti. Tatilde ilk biramı içmeye yeltendiğim sırada makine bozulmuş ya da içindeki bira bitmiş olacak ki, sadece bir bardak dolusu köpük geldi! Bu bir işaret olmalı dedim ve açık büfenin yanında alkolden uzak durdum.
Bundan sonra bana telefon açıp ya da Whatsapp’tan “Hocam tatilde yemeği fazla kaçırdım” diyenlere, kesinlikle ama kesinlikle kızmayacağım :-) Sizi çok iyi anlıyorum. Ben 3 günde, 6 pack’in 2’sini adeta Antalya’da bıraktım. Üstüne üstlük yanımda götürdüğüm P90X ve Insanity DVD’leri de kutusunda dahi çıkmayarak, sadece taze Antalya havası almış oldu! Ama her zaman dediğim gibi, önemli olan “düşmemek” değil, düştüğünüzde nasıl ayağa kalkacağınız.
Ne demişler… Hocanın dediğini yapın, yaptığını yapmayın! :-)
Ne yalan söyleyim yazinizi okumaktan büyük zevk duydum:-) demek ki siz de insanmışsiniz:-))
Ahh hocam benim yemekle felan cok isim olmaz da o açık büfe içkiler…
Bir de otelinize internetten baktim dibim düştü, kıskandımm
Hocam,
Sizin de kaçamak yaptığınızı görmek insan olduğnuzu kanıtladı.
Herkes kaçamak yapabilir yapmalı da yoksa robotlardan farkımız kalmaz ve yaşamanın tadına varamayız.